Güzel Huylar – Güzel Ahlak

Ankara:19 C. Evvel 1427

                                                                               15 Haziran 2006

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahirrahmanirrahim

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Elhamdülillahirabbilalemin

Esselatü vesselamü aleyke Ya Rasulallah, Esselatü vesselamü aleyke Ya Habiballah, Esselatü vesselamü aleyke Ya Seyyiden Evveline Vel Ahirin, Esselatü vesselamü aleyke Ya Sahibel Kur’an,  Esselatü vesselamü aleyke Ya Hılkatin Sebebi Sultan-ı Enbiya… Âmin. Ya Rabbel Âlemin..

GÜZEL HUYLARGÜZEL AHLAK

            Allahu Teâlâ, cümlemize güzel ahlak, İlimli Salih Amel ve RADİYETEN MERDİYYE ile şerefyab eyleyerek hüsnü hatime nasibeylesin. Bu duamızı, büyük dostları olan Sadatların ( k.s.) hatırı şeriflerine ve dualarıyla kabul buyursun. Âmin.

            İttika ( Takvâ ), Edep, İhlâs, İtâat, İstikamet, İtimad, İktisad, Kanâat, Ülfet, Emliyet, İnsâf, Hakperestlik, Teenni, Tâzim, Tefe’ül ( Hayra Yorma ), Tefekkür, Tevâzu, Sebat, Hıfs-ı Lisan ( Dili Korumak ), Hilm ( Yumuşak Huyluluk ), Rıfk ( Mülâyemet, Nezaket ve Yumuşaklıkla Muamele ), Sabır ( 1.Taâtta 2.Ma’siyetten 3.Musibette ), Afv, Müsamaha            ( Hoş Görürlük ), Adalet, İhsan, Hamiyet, Hayâ, Muhabbet, Şefkat, Merhamet, Sıtk ve Sadakat, Sılai Rahim, Tevekkül, Azim, İffet, Ahd, Vefa, Fütüvvet, Mürüvvet, Vekar, İzzet-i Nefs, Medh, Müdara ve Mümâşât ( Yüze Gülmek, Zahiren Dostluk Göstermek, İnsanlarla İyi Geçinmek, SulhKârâne Muamelede Bulunmak. ), Metanet, Akıl, Feraset, Mübahat ( Övünme ), Ülüvv-i Himmet ( Düşünce Duygu ve Arzuları Yüksek olma ), Hikmet ( İlim İle Amelin Birleşmesinden Meydana Gelen Yüksek Bir Sıfattır. ), Şükür, Setr-i Uyub ( Ayıp Ve Kusurları Örtmek ) ve sayılamayacak kadar güzel huylar vardır.

Yüce Himmetle HAMİYET ve HAYÂ konusuna değineceğiz.

HAMİYET: Mukaddes şeylere, hukuka, namusa karşı titizlik, haysiyete düşkünlük ve hayırda gayretlilik demektir.

Hamiyet, ulvi bir haslet ve üstün bir meziyettir.

Batıl fikirleri korumak yolunda gösterilen gayret de bir hamiyet eseridir. Ancak Kur’an bu hamiyete cahiliyet hamiyeti demekte, makbul saymamaktadır. Aslında batıla saplanmak cahil insanların yapacağı bir iştir. Münevver insan ise, şahsiyetli, namusuna, mukaddesatına, haysiyetine düşkün, hayırda gayretli, kısacası müspet manada hamiyetli kimsedir.

HAYÂ: Hayâ; utanma, hicap, ar, namus manalarına gelir.

Çirkin şeylerden nefsin sıkıntı duyması, edebe aykırı bir hadisenin zuhurundan kalbin ızdırap içinde kalması demektir. Ekseri, yüzde kızarma şeklinde hemen görülür.

            Hayâ, güzel huyların başında gelen bir huydur. Mukabili vekahattır. Yani utanmamak, batılı hak suretinde görüp çekinmeksizin irtikâp etmek demektir.

İnsanları kötülükten men etmek konusunda edeb ve hayânın tesiri, yüzlerce kanunun, binlerce zabıta kuvvetinin tesirinden daha kuvvetlidir. Çünkü hayâ sahibi bir insana her hangi bir hususta “utanmıyor musun?” demek kâfidir. Bundan mahrum olanlara ne denilse tesiri yoktur.

            Eğer hayâ denen güzel huy ve haslet olmasaydı, ne kınamanın, ne tekdirin tesiri olurdu. Ne de bir kimseyi itina ve fazilete davet için yol bulunurdu.

            İnançsız ve maneviyatsız bir kimsenin hayâ sahibi olması düşünülemez. Çünkü haya, halis bir imanın neticesi, Allah korkusunun eseridir. Bu sebeple Peygamber Efendimiz (A.S.)

Onu imanın kalpten dışa uzanan dallarından biri olarak vasıflandırmıştır.

            Bu şekilde imanın bir şiarı ve alameti kabul edilen hayâ, hafif bir yüz kızartısından ve bir aralık gelip geçici bir utanç duygusundan ibaret olamaz. Gerçek hayâ, bütün aza ve duygularını günahlardan korumak, Allah’ın yasakladığı şeyleri işlemekten alıkoymak demektir. Bunun da yolu ölümü her an düşünmekten, kabri hatırlamaktan geçer.

            Sadece insanlar gördüğü zaman yaptığı çirkin bir işten utanıp yüzü kızarmak, insanlar görmediği vakitler o gibi kötü şeyleri işlemekten sıkılmamak, gerçek hayâ sahibi sayılmak için yeterli değildir. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, insanlar görse de görmese de Allah’ın yasakladığı kötü ve çirkin fiillerden uzak durmak demektir. Çünkü insanlar görmese bile Allah görmektedir. Kendisinden utanılmaya en layık olan da O’dur, yani Allahu Teala’dır.

            Bu hususta Peygamber Efendimiz ( A.S. ) şu şekilde ifade buyurmuşlardır:

            “Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başını ve onda bulunan azalarını (günahlardan) korumak, karnını ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmek, ölümü ve çürümeyi hatırlamaktır.”

            Hayâ ile ilgili olarak Peygamber Efendimizden şu hadisi şerifler de nakledilmiştir:

            “Hayâ ancak hayrı getirir.”

            “Hayâda vekar ve iç rahatlığı vardır.”

            “Hayâ imandandır. İmanlı ise cennettedir. Kötü sözlülük kalbin kasvetindendir. Bu ise cehennemdedir.”

            “Her dinin bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı ise hayâdır.”

            “Allah bir kulun yok olmasını istediği zaman ondan hayâyı kaldırır.”

            “Dört şey Peygamberlerin sünnetindendir: Hayâ, güzel koku kullanmak, misvak ve nikâh.”

            “insanların peygamberlerden muhatap oldukları ilk söz şudur: Utanmayan insan ne isterse onu yapsın. ( çünkü utanmayı yitirdikten sonra onun kaçacağı başka kusur kalmaz.)”

            Güzel ahlâktan mahrum olanın evliyalar arasına katılması mümkin değildir. Kezalik, insanlarda, hususen temayüz etmiş insanlarda kusur arayanların, iyi insanlarda kusur arayanlara arkadaş olanların akibetinden korkulur. Öyle ki, imansız gitmelerinden korkulur. Allahü Teâlâ, cümlemize hilm, ilm ve güzel ahlâk versin. Âmin.

            Tarikat, şeriatın özüdür. Bu mutlu ve kutlu yolda ilerleyebilmek için:

  1. Anadan Velî doğması lâzımdır.
  2. Anadan Velî olarak doğmamışsa?
  3. Bilgili, irfanlı gönül lâzımdır.
  4. O da olmazsa?
  5. Mücahede zevkini duyan diri vücut lâzımdır.
  6. O da olmazsa?
  7. Ölmek lâzımdır… buyurulmuştur. Aklıselim sahipleri bundan biraz olsun, bir şeyler anlayacaklardır. İnşaallah, Sadatların (K.S.) yüce himmet ve duâlarıyla anlayabilenlerden oluruz.      

            Sadatlardan bir gün sormuşlar:

            Lâ ilâhe illâllah kelime-i tayyibesi cennetin anahtarıdır. Ne dersiniz?

            Gavs ( K. S. ) doğrudur, fakat anahtar ancak kapalı ve bağlı olan bir yeri açmağa yarayan bir alettir. Bu kelime-i şerifin bağı da DÖRTTÜR, deyip şöyle sıralamışlardı:

  1. YALAN VE GIYBETTEN TEMİZLENMİŞ BİR DİL,
  2. FİKRÎ HİYANETTEN BERİ BİR KALB,
  3. HARAM VE ŞÜPHEDEN HALİ MİDE,
  4. RİYA VE BİD’ATTAN UZAK SALİH AMEL… buyurmuşlardı…

Başka bir günde de:

            “ EVLİYAÜLLAHA MUHABBET ET Kİ; SANA DA MUHABBET EDİLSİN; CENAB-I HAK ONLARIN SAF VE MÜCELLA KALBLERİNDE SENİN İSMİNE DE NAZAR BUYURUR DA, SANA MAĞFİRET EDER. SADATLARIN YOLU, NEFSİM NEFSİM DİYENLERİN YOLU DEĞİL, ÜMMETİM ÜMMETİM DİYENLERİN YOLUDUR.” buyurmuşlardı.

            Kişide HAK sevgisinin nişanı üç nesne ile belli olur:

  1. Sehavette denize benzer.
  2. Şefkatde güneşe benzer.
  3. Tevazu ve meskenette toprağa benzer.

            Yapılan her iş mücahede çerçevesi içinde bulunsun ki, o işte HAKKIN İNAYETİ OLSUN.

            Hakkı bilen kimse ârif sözünü de anlar ve onun suale ihtiyacı olmaz.

            Hayat ilimde, zevk zikirde, rahat marifettedir.

Halkın helâkı iki şeydendir. Biri halka, insanlara, zahiren makam sahibi ehli gaflete hürmet, diğeri ise HAKKA MİNNET etmemektendir.

            Has sadırda “ LA İLAHE İLLALLAH “ vâdisini geçmeyince kişi “ MUHAMMEDÜN RASULULLAH “ vâdisine eremez.

            Halkın tevbesi günahtan, Sâdâtların (K.S.) tevbesi, Lâ İlâhe İllâllah’tan başkasını söylemektendir.

            Arif mârufu görür, âlim ilmi kadar bilir.

            Ucüb, günahtan daha çok günahtır.

            Mâsiyetden tevbe birdir, tâatden bin tevbe gerek…

            Halka cahil olan hakikatte âriftir.

            Halka ârif olan ise, HAKKA cahildir.

            Sofi olan, olmaya çalışan kimse öyle olmalıdır ki, kendini toprak farzede. Bütün iyilikleri ayakları altında ezilmekte, süprüntü ve çöp altında kalmakta olsa bile…

            Sofi o kimsedir ki Cenab-ı Bâri’den başkasından kesilmekte ve nefsine nefsinin istediğini vermemekle sâfi, Hz. İsmail Aleyhisselâm’ın sabrı gibi, Fakrı Hz. İsa Aleyhisselâm’ın Fakrı gibi ve şevki de kâinatın Seyyidi Hz. Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi vesselam Efendimizin şevki gibi ola……………

            Şu üç huy Cenâb-ı Hakkın dargınlığını mucip olur:

  1. Gıybet etmek,
  2. Lüzumsuz şeylerle oyalanıp, boş vakit geçirmek,
  3. Onunla bununla alay etmek ve tefrikaya sebebiyet vermek.

            Dünya, âlimlerin kalbine giren dişi yılandır. Abidlerin ve yalancı sofilerin de sihirbazıdır. Dünya, çocukların topla oynadığı gibi bunlarla oynar.

            Kur’an ehlinin dillerini şeriatin men ettiği şeylerle kirletmemesi lazımdır.

Hep bu açıklamalardan sonra avamın da anlayacağı şekilde bir açıklama yapmak gerekirse ki, gerekiyor:

MÜSLÜMANIN HAKİKİ ZİNETİ GÜZEL HUY, GÜZEL AHLAK’TIR.

Güzel ahlak imanın alameti, islam’ın zinetidir. Mü’minler nefislerini kötü huylardan temizleyerek güzel ahlak ile ahlaklanabilirler.”NASUH TEVBE İLE” Kötü ahlak insanı günahlara sevkeder. Ehlince bilindiği gibi güzel ahlak DAREYN SAADETİNE kavuşturur. Bir şeyde ihtiyaçtan fazlasını kullanmak israf olduğundan MEKRUHTUR. Bunun zıttı cimrilik de zemmedilmiş olduğundan; ikisinin ortası olan CÖMERTLİK güzeldir. Büyükler “İNSAN DAİMA İTİDAR ÜZERE OLMALIDIR.” buyurmuşlardır. Kibir, şeytan aleyhillanenin sıfatıdır. Hakkı bilirken inat etmek ve batıl üzerine israr etmek gibi kötü ahlaklar(huylar) kibirden kaynaklanmaktadır.  Kibriya ve Azamet Allahu Teâla’ya mahsustur. İnsan, kendi acziyet ve küçüklüğünü bilip de kibirlenmemeli, kibrin zıttı olan zilletin de makbul olmadığını bilmelidir. Tevazu; alçak gönüllü olmak mü’mine en çok yakışan ahlaktır. Ehlince bilindiği gibi, Allahu Teâla’ya, Cihan Sultanı, Kâinatın Seyyidi Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa’ (s.a.v.) ya, gökdeki yıldızlar mesabesinde olan Ashabına ve Sadatlara (k.s.)  ve dahi salih kullara suizan etmek; onlar hakkında yanlış şeyler düşünmek büyük günahtır. Hülasa 

“ MİZANDA MÜ’MİNİN EN ÇOK SEVAP KAZANACAK SALİH AMELİ GÜZEL AHLAKIDIR. ” Müjdesine kavuşabilmek için, A’dan Z’ye herkesin can-u gönülden, dili ile kalbi ile ve bütün hücreleriyle NASUH TEVBE edip, samimiyet ve ciddiyetle ve sırf Allahü Teâla için gereğine tevessül etmesi lazımdır. Vesselâm-Velikram- Vedduâ

NOT: SEMERKAND yayınlarından istifade edilmiştir.

Lütfen bize de dua ediniz. Teşekkürler.                                                              Ali Haydar ÖZTÜRK

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir