Gıybet ve Koğuculuk

Ankara:19 C. Evvel 1427

                                                                                                                                 15 Haziran 2006 

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bismillahirrahmanirrahim

الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Elhamdülillahirabbilalemin

Esselatü vesselamü aleyke Ya Rasulallah, Esselatü vesselamü aleyke Ya Habiballah, Esselatü vesselamü aleyke Ya Seyyiden Evveline Vel Ahirin, Esselatü vesselamü aleyke Ya Sahibel Kur’an, Esselatü vesselamü aleyke Ya Hılkatin Sebebi Sultan-ı Enbiya… Âmin. Ya Rabbel Âlemin.

            Allahü Teâlâ, büyük dostları olan Sadat-ı Kiramın ( k.s. ) hatırı şeriflerine ve Allahü Teâla katında müstecab dualarıyla cümlemizi, sonu dünya ve ahrette ve hususen ebedül ebed yurdu olan ahrette hüsran olan Gıybet ve Koğuculuk hastalığından kurtarıp tedavi eylesin. Âmin.

            Bütün Müslümanlar bilmeli ki, Allahü Teâlâ Kur’an-ı Kerimde gıybetin kötülüğünü, yaptığı manevi ve zahiri hasaratı ifade etmiş ve gıybet edeni ÖLÜ ETİ YİYEN’e benzetmiştir.

            Hucurat Suresi / Ayet: 12

            “ Ey iman edenler, zannın birçoğundan kaçının. Çünkü bazı zan vardır ki günahtır. Bir birinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz de kiminizi arkasından çeliştirmesin ( gıybet etmesin. ) Sizden herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’dan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden, çok esirgeyendir. ”

            Allah’ın Resulü Peygamberimiz ( S. A. V. ) buyuruyorlar ki:

            “ Her müslümanın kanı, malı, ırzı ve namusu diğer Müslüman üzerine haramdır. ”

            GIYBET’den sakının! Gıybet zinadan da kötüdür. Zira kişi zina eder, sonunda Nasuh tevbe ederse Allahü Teâla affedebilir. Hâlbuki gıybet edeni doğrudan affetmez. Ancak çekiştiği kişi affettikten sonra affeder.

            Göz zinasından NASUH TEVBE etmeden ölenin imanından korkulur…

Göz zinası kalbi insanideki nuraniyeti alır, kalbe masivayı yerleştirir. Azimet caddesine can-u gönülden girmekle şereflenen insanın gözüne ve bütün uzuvlarına şer-i şerife uygun şekilde hâkim olması zarureti vardır…

            ZİNANIN CEZASI

            Sahabe-i Kiramdan birinin şöyle dediği nakledilir:

            “ Zinadan sakının çünkü onda altı kötülük vardır. Bunlardan üçü dünyada, üçü de ahrettedir. Dünyada olan kötülükler şunlardır:

            Rızkı daralır ve geçim sıkıntısı çeker, ömrü kısalır, yüzü kararır.

            Ahretteki üç kötülük ise şunlardır:

            Zina yapan kul Allahü Teâlâ’nın gadabına uğrar hesabı çetin olur ve cehenneme girmesine sebep olur. ”

            Hazret-i Musa ( a.s. ) şöyle buyurmuşlardır:

            “ Ya Rabbi! Zina edenin cezası nedir? ”

            Allahü Teâlâ buyurur ki:

            “ Ona ateşten öyle bir zırh giydiririm ki, eğer o zırh yüce bir dağın üzerine konsa onu küle çevirir. ”

            Rasulüllah ( s.a.v. ) buyurdular ki:

            “ Kul zina yaptığı zaman, iman onu terk eder ve başının üstünde gölgelik gibi durur. O kötü fiilden uzaklaşınca iman tekrar kişiye döner. ”

            Zina kötü olduğu gibi ona sevk eden şeyler de kötüdür. Zinaya düşmemek için o kötü şeyleri öğrenip, sakınmalıdır.

            Derler ki:

            GIYBET eden kişi, meydana bir top koyup sağa-sola gülle savuran kimseye benzer. Gıybet ettikçe işlediği güzel amelleri sağa-sola savrulmuş olur. Allahü Teala’nın Resulü             ( S. A. V. ) buyuruyorlar:

            “ Kim, lekelemek gâyesiyle Müslüman kardeşini çekiştirirse kıyamet günü Allah onu cehennem köprüsü üzerinde durdurur. Yaptığı gıybetleri geri almadıkça o, oradadır. ”

            GIYBET, Müslüman kardeşini, onun hoşlanmayacağı bir şekilde zikretmektir.

            Bu hadis şümullüdür. Kişinin vücudunun, soyunun, hareketlerinin, sözünün, dinî veya dünyevî bir hususunun, hatta elbisesinin ve bineğinin kusurunu zikretmek, O’nu çekiştirmek demektir. Bazı ilk saf Müslümanlar, birisi hakkında,<<Elbisesi kısa veya elbisesi uzun!>> şeklinde söylenen bir sözü bile GIYBET addetmişlerdir. Nerede kaldı ki kişinin hoşuna gitmeyecek bir söz söylendiğinde gıybet olmasın.

            Bir gün, boyu kısa bir kadın, bazı meseleler sormak üzere Peygamber ( A. S. ) Efendimize gelir. Müşküllerini öğrenerek çıkıp gittikten sonra Hz. Aişe:

            “ Ne kısa boylu kadın! ” diye söylenir.

            Bunun üzerine Peygamber ( A. S. ) Efendimiz:

            “ GIYBET ettin, ey Aişe! ” der.

            Yine Allah’ın ( C. C. ) Rasulü ( A. S. ) buyururlar:

            “ GIYBET’den sakının! Çünkü onda üç afet vardır:

  1. GIYBET edenin duası kabul olunmaz.
  2. Yaptığı hayrat kabul edilmez.
  3. GIYBET edenin üzerinde günahlar birikir.

Peygamberimiz ( A. S. ) NEMİME ( ondan ona söz götürme )’nin kötülüğü hakkında buyurdular ki:

            “ Kıyamet günü insanların en şeriri ikiyüzlü olandır. Bu ikiyüzlü, buna gelir başka türlü söyler; ona gider başka türlü söyler. Kim dünyada böyle ikiyüzlü olursa kıyamet günü onun ateşten iki dili olur.

O’na gidip bir türlü, buna gelip beriki türlü laf edip bozgunculuk yapanlar cennete girmez.

            Anlatır ki:

            Ebulleys Buhari, hacca giderken cebine iki lira para koyar ve kendi kendine şöyle şart koşar:

            “ Eğer Mekke yolunda giderken veya gelirken birisi hakkında GIYBET edersem bu iki lirayı tasadduk edeceğim. ”

            Mekke’ye gider ve döner, fakat iki lira cebindedir. Soranlara şu cevabı verir:

            “ Yüz defa zina etmem, bir defa GIYBET etmemden daha iyidir! ”

            Ebu Hafs Kebir de aynı mevzuda şunları söyler:

            “ Bir ramazan oruç tutmamak, birisini ÇEKİŞTİRMEK’ten daha iyidir. ”

            Ve ilave eder:

            “ Kim, bir fıkıh âlimini ÇEKİŞTİRİRSE kıyamet günü alnında <<BU, ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESİCİDİR!>> yazılı olarak gelir.

            Enes İbni Malik’ ( R.anh. )in naklettiğine göre, bir defasında Peygamber ( A. S. ) Efendimiz şunları anlattı:

            “ Miraç gecesi bir kısım insanlar gördüm, tırnaklarıyla yüzlerini tırmalıyorlar ve pislik yiyorlardı. Cebrail’e <<Bunlar kim?>> diye sordum. Dedi ki: <<Bunlar dünyada insanların etini yiyenler, GIYBET edenlerdir!>>

                    Ebu Hüreyre ( R.anh. ) der ki:

            “ Sizden biri Müslüman kardeşinin gözüne düşen bir çöpü görür de, kendi gözündeki merteği görmez. ” ( Başkalarının ufak-tefek hatalarını arar, bulur ve çekiştirmesini yapar; fakat kendinde bulunan daha büyük hataları ve kusurları görmez. )

            Rivayet edilir ki:

            Selman-ı Farisi ( R.anh. ), Hz. Ebubekir ve Ömer’le bir seferde bulunuyor ve onlara yemek hazırlıyordu. Bir ara bir yere kondular. Fakat yiyecek bir şeyleri yoktu. Hz. Ebubekir ile Ömer, Peygamberin yanına yiyecek bir şey varsa alması için Selman’ı gönderdiler. Fakat orada da yiyecek bulunmadığı için Selman eli boş geri geldi. O zaman Hz. Ebubekir ile Ömer:

            Eğer Selman su almak üzere bir kuyuya girse kuyunun suyu kurur! Dediler. Bunun üzerine şu mealdeki ayet geldi:

            “ KİMİNİZ DE KİMİNİZİ ARKASINDAN ÇEKİŞTİRMESİN ( GIYBET etmesin! ) SİZDEN HERHANGİ BİRİNİZ ÖLÜ KARDEŞİNİN ETİNİ YEMEKTEN HOŞLANIR MI? İŞTE BUNDAN TİKSİNDİNİZ! ” ( Hucurat Suresi, ayet: 12 )

            Allah ondan razı olsun, Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiğine göre, bir defasında Resulüllah ( S. A. V. ) şöyle buyurdular.

            “ Kim, dünyada Müslüman kardeşinin etini yerse ( GIYBET eder, çekiştirirse ) kıyamet günü o kişinin eti O’na sunulur ve <<Ye onu ölü olarak. Çünkü sen onu dünyada diri iken yemiştin!>> denir.

            Allah ( C. C. ) Resûlü bunları söyledikten sonra şu ayeti okudular:

            “ Sizden biri ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? ” ( Hucurat Suresi, ayet: 12 )

            Cabir İbni Abdullah, peygamberimizin zamanında yapılan herhangi bir GIYBET’in kokusunun duyulduğunu söyler.

            Bu, o zamanda GIYBET az olduğu içindir. Hâlbuki zamanımızda Gıybet çoğalmış, burunlar gıybetle dolmuştur ve kokusu temyiz ( ayırt edebilme ) olunamamaktadır. Bu hal, tabakhaneciler çarşısına giren bir adamın haline benzer ki, şiddetli pis kokudan orada kısa bir müddet dahi duramaz. Hâlbuki tabakhaneciler orada yerler, içerler de hiç tiksinmezler. Bu pis koku onların burnunu rahatsız etmez. Çünkü pis koku burunlarına iyice dolmuştur. İşte günümüzde GIYBET meselesi de böyledir.

            Şanı yüce Allah ( C.C. ) buyurdu ki:

            “ Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı (el, kaş ve göz işaretleriyle) eğlenmeyi ve ayıplamayı adet edinen her kişinin vay haline! ” ( Hümeze Suresi, ayet: 1)

            Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

            “ Sizden biri, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı ? Bundan tiksindiniz değil mi ? İşte gıybet de böyledir; öyleyse Allah’tan korkun ve birbirinizi gıybet etmeyi ( arkadan çekiştirmeyi) terkedin.”

            Allahu Teala Hz.Musa’ya (a.s) şöyle vahyetmiştir:

            “ Kim gıybetten tevbe ederek ölürse o, cennete en son giren kimse olur. Kim de gıybette ısrar ederek ölürse o, cehenneme ilk önce giren kimse olur”

            İnsanların gıybetini yapan kimsenin misali, bir mancınık dikip onunla iyiliklerini doğuya batıya atan kimseye benzer. Kıyamet günü defterinde namazını, orucunu ve taatini göremeyen kişiye; “Yaptığın salih ameller , gıybetini yaptığın kimselere verildi. Denilir. Bir Mü’min gıybet edildiği zaman Allahu Teala onun günahlarının yarısını affeder. Bir başka kul ahirette kendisine verilen defterde birçok iyilik görünce; ben bu salih amelleri yapmadım dediğinde kendisine, “ Bunlar, senin haberin yokken insanların senin hakkında yaptıkları gıybetin karşılığıdır.” denilir.

            Hasan-ı Basri’ye (rah) biri gelerek, “falan adam senin gıybetini yaptı” dediğinde  Hasan-ı Basri (rah) gıybetini yapan adama bir tabak tatlı göndererek ona, “ Duyduğuma göre sen (gıybetimi yaparak) bana iyiliklerini hediye etmişsin; bu tatlıyı o hediyene karşılık olarak gönderiyorum ” demiş.

            Bir defasında Allah’ın Resulü, ashabından bir topluluğa hitaben şöyle buyururlar:

            “ GIYBET’den sakının! Çünkü GIYBET zinadan daha kötüdür. ”

            Ashab sordu:

            “ Ey Allahın Resulü GIYBET zinadan nasıl daha kötü olabilir? ”

            Resul Aleyhisselâm buyurdular:

            “ Zina eden kişi tevbe eder, bir daha yapmazsa Allah tevbesini kabul ederek affedebilir. Hâlbuki GIYBET edeni, hakkında gıybet ettiği kişi affetmedikçe Allah (c.c.) onu affetmez. ”

            Gıybet edenin; yaptığı bu gıybetten ötürü nadim olması, Allahın hakkından kurtulmak için tevbe etmesi ve gene, çekiştirdiği kişinin hakkından da kurtulmak için ondan helallık dilemesi vaciptir.

            Peygamberimiz ( S. A. V. ) şöyle buyururlar:

            “ Kim, Müslüman kardeşini çekiştirirse Allah kıyamet günü onun yüzünü mak’adına çevirir. ”

            GIYBET edene düşen odur ki, daha gıybet ettiği meclisten kalkmadan ve yaptığı çekiştirme, çekiştirilenin kulağına gitmeden tevbe-istiğfar etsin! Çünkü yapılan gıybet, çekiştirilen kişinin kulağına varmadan tevbe-istiğfar edilirse affedilir! Hâlbuki yapılan gıybet kişinin kulağına vardıktan sonra affedilmez. Ancak çekiştirdiği kişi ile helallaşırsa o zaman affedilebilir.

            Namaz, zekât, oruç ve hac gibi ibadetler ise tevbe etmekle kişinin üzerinden kalkmaz. Vaktinde eda edilmeyen bu türlü ibadetler ancak kaza edilmek suretiyle kişinin sırtından kalkar.

            Her şeyin doğrusunu en iyi şekilde yalnız Allah Azze ve Celle bilir.

            Taatin temeli şu üç şeydir: KORKU, ÜMİD ve MUHABBET. İsyanın temeli de şu üç şeydir: HASET, KİBİR ve HIRS.

            HAVF, ÜMİD ve MUHABBET İLE ŞEREFLENİP, HASET KİBİR VE HIRS HASTALIKLRINDAN ŞİFA BULABİLMEK İÇİN NASUH TEVBEYE İHTİYAÇ VARDIR… ŞU KADAR VAR Kİ, HİÇ VAKİT GEÇİRMEDEN VE ÖNCELİK TANIYARAK  İFASI GEREKİR…

            “ MİZANDA MÜ’MİNİN EN ÇOK SEVAP KAZANACAK SALİH AMELİ GÜZEL AHLAKIDIR. ” Müjdesine kavuşabilmek için, A’dan Z’ye herkesin can-u gönülden, dili ile kalbi ile ve bütün hücreleriyle NASUH TEVBE edip, samimiyet ve ciddiyetle ve sırf Allah ( c.c ) için gereğine tevessül etmesi lazımdır.

A Ç I K L A M A

Bazı kardeşler yazılardaki ve kartvizitteki üç GÜL’ün ne anlama geldiğini zaman zaman sormaktadırlar. Aynı sorulara tekrar muhatap olmamak için aşağıdaki şekilde açıklama yapmayı uygun bulduk:

Bilindiği gibi GÜL, Cihan Padişahı ve Sultanı, âlemlere ve içindekilere Peygamber olarak gönderilmiş olan İllarahmetellilalemin Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallalahü Teâla Aleyhi ve Sellem Efendimizin simgesidir.

Yüce Sadatın Yüce Himmetleriyle Ali Haydar ÖZTÜRK’e yazdırdıkları yazılarda üç adet gülün bulunması: Allahü Teâla’nın bir lütfu keremi olarak; Ali Haydar’ın Cihan Padişahı ve Sultanının ( s.a.v. ) üç evladı ( Seyyid Evladı Rasul, aynı zamanda birinci dereceden NAİB VE VARİSLERİ ): Cenab-ı Gavs-ul A’zam Mevlâna Seyyid Abdulhakim El Hüseyni El Buhari (Kaddesallahü Teâlâ Esrarehül Aliyye), Cenab-ı Sultan-ul A’zam Mevlâna Sultan Seyyid Muhammed Raşid El Hüseyni El Buhari (Kaddesallahü Teâlâ Esrarehül Aliyye) ve Cenab-ı Gavs-ul A’zam Mevlâna Sultan Seyyid Abdulbaki El Hüseyni El Buhari ( Kaddesallahü Teâlâ Esrarehül Aliyye ) Hazretlerine, Yüce Himmetleriyle hizmetlerinde bulunma şerefine nail olmaya çalıştığını ve halen çalışmakta olduğunu göstermektedir. Cenab-ı Hakk, riyadan uzak olarak hizmetlerinde bulunabilmeyi  bize de cümlesine de  hayırlısıyla nasibeylesin. Amin.

NOT: Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerle SEMERKAND yayınlarından istifade edilmiştir.

Lütfen, bize de dua ediniz. Teşekkürler. 

Vesselâm-Velikram- Vedduâ

Ali Haydar ÖZTÜRK

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir